Küçük Fidan

kucuk-fidanBir ağaç düşünün; fidanken ne kadar körpe, saf ve temiz. Onu seversiniz, okşarsınız, özenle diker ve büyümesi için su verirsiniz. Sevgiye şefkate muhtaçtır, ilgi bekler sizden. Büyüdükçe değişimi gözlersiniz; rengi değişir, boy atar, kalınlaşır ve asi olur. Asiliği toprağadır, ondan kaçar gibi inadına uzanır gökyüzüne. İnadına savurur dallarını yukarı doğru. Sonbaharda toprağı örtmek ister yapraklarıyla, ilkbaharda çiçek verir yine gökyüzüne doğru. Bir başkaldırı mıdır ağcın toprağa yaptığı. Neden ondan öylesine kaçmak ister, halbuki toprak, ağacı beslemiş, korumuş, güç vermiş onu sahiplenerek hayata bağlamıştır. Toprakta şaşırmıştır bu işe; neden bazıları toprağa sarılıp, yapışırken bazıları dokunmak bile istemez, alabildiğince kaçar, uzanır sonsuzluğa. Hangisi doğru; yapışık kalmak mı, uzayıp uzaklaşmak mı? Toprak yanında kalmasını ister, ağaç uzaklaşmak ister. Biz çocuklar da birer ağaç gibi bazen ebeveynlerimizden uzaklaşmak isteriz. Onların bizim büyümemizdeki katkılarını göz ardı eder, bazen kabul bile etmeyiz. Nedense onların bizimle bir ilişkisi olmadığını göstermeye çalışır, gösteremesek de zoraki bir bağ olduğunu etrafımızdakilere kabul ettirmeye çalışırız. Bu duygular genellikle ergenlik dönemlerinde daha ağır basar. Nedeni; kendimizin bir fidan olmadığını, artık yetişmiş bir ağaç olduğumuzu onlara ve çevremizdekilere gösterme çabasıdır. Taze bir fidanın yetiştiği yer de güzel, bakımlı ve canlı olmalıdır diye düşünerek toprağımızı yadırgamaya başlarız. Onların kurumuşluğunu, çatlaklarını ve yılların verdiği o kabarıklığı kabul edemeyiz. Onlar da bizim gibi ince, narin ve renkli olsun isteriz. Bu nedenle onlarla kavga eder onları hor görürüz. Ta ki biz de bir gün toprak olup yeni fidanlar yetiştirene kadar. O zaman anlarız ki toprak olmanın ne kadar erdemli bir şey olduğunu ve toprak olmadan bir fidanın asla yeşeremeyeceğini.

BÖLÜM-I